NEVEVİ
MİN HAC / KADILIK
A.
GENEL BİLGİLER
Kadılık
yapmak farzı kifâyedir.
Bir
beldede kadılık yapmaya ehil tek kişi varsa, bu görevi talep etmesi lazımdır.
Beldede kadılık yapmaya uygun bir başka kişi olur ve ehil olan onun tayinine
rıza gösterirse, o kişinin kadılık teklifini kabul etmesi caizdir. Zayıf kavle
göre görevi kabul etmesi caiz değildir. Görevi talep etmesi ise mekruhtur. Bir
başka zayıf kavle göre ise, görevi talep etmesi haramdır. İkinci aday ehil
olanın benzeri ise, görevi kabul edebilir. Ancak insanlar arasında meşhur biri
olmayıp, kadılık mevkisiyle ilmin yayılmasına vesile olacağı ümit ediliyorsa
veya meşhur biri olup nafakaya ihtiyacı varsa, görevi talep etmesi menduptur.
Aksi halde talep etmemesi evladır. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, meşhur
biri değilse veya nafakaya ihtiyacı yoksa görevi taleb etmesi mekruhtur. Allah
daha iyi bilir.
Kadılık
görevinin vacib olup olmaması beldeye göre dikkate alınır. Yani, beldede
kadılık yapacak kişi tek ise görevi üstlenmesi vacib, bir başkası varsa
üstlenmesi vacib değildir.
Kadıda
bulunması gereken şartlar şunlardır: Müslüman ol
mak,
mükellef olmak, hür olmak, erkek olmak, adil olmak, sağır olmamak, kör
olmamak, konuşkan olmak(dilsiz olmamak), kadılık görevini yapabilecek kabiliyette
olmak ve müctehit olmak.
Müçtehid;
Kur'an, sünnet ve ahkam ile ilgili şeyleri bilen kişidir. Müçtehidin
delillerin hassmı, genelini, mücmelini, mübeyenini, nasih ve mensurumu;
hadislerin mütevatir olanı, olmayanı, muttasılını, mürselini; Arap dilinin
lügat ve nahiv yönünü; alim olan sahabelerin ve onlardan sonraki alimlerinin
icma ve ihtilâfını ve kıyasın bütün çeşitlerini bilmesi gerekir.
Bu
şartların tümünü taşıyan kişi yoksa sultan; güçlü, fasık veya mükallid birini
kadı tayin eder. Bu tayin zaruret nedeniyle kabul edilir.
İmam,
kadıyı tayin ettiğinde bir yardımcı tayin etmesi için ona izin vermesi
menduptur. İmam, yardımcı tayin etmesini yasaklarsa kadı yardımcı tayin edemez.
Mutlak şekilde tayin edilmişse en sahih kavle göre, kadı gücü dahilindeki işler
için değil de güç yetiremediği işlerde kendine bir yardımcı tayin eder.
Tayin
edilen yardımcının kadıda bulunması gereken şartları taşıması lazımdır. Ancak
Özel bir iş için tayin edilmişse, bu şartları taşıması gerekmez. Meselâ,
şahitleri dinlemek üzere tayin edilen kişinin şahitlik konusunda bilgili
olması yeterlidir. Tayin edilen yardımcı, ya kendi içtihadına göre veya
mükallid ise taklit ettiği kişinin ic-tihâdma göre hüküm verir. Kadı
yardımcıya, içtihadına (veya taklit ettiğin müçtehide) muhalefet et şeklinde
bir şart koşması caiz değildir.
Aralarında
hüküm vermek üzere iki hasım bir şahsı hakim tayin ederlerse, mutlak şekilde
caizdir. Ancak bu şahsın hüküm vermeye ehil olması şarttır. Bir kavle göre,
mutlak şekilde hakem tayin etmek caiz değildir. Zayıf kavle göre, beldede hakim
olmaması şartıyla tahkim caizdir. Bir başka zayıf kavle göre ise kısas, nikah
ve benzeri meseleler hariç mali davalarda tahkim caizdir.
Tahkim
yoluyla verilen karar onu kabul eden için geçerlidir. Tahkim yoluyla can
diyetinin katilin ailesine yüklenmesi halinde caninin buna rıza göstermesi
yeterli değildir. Karar verilmeden önce taraflardan biri tahkimden vazgeçerse,
hakim karar veremez. En zahir kavle göre karardan sonra tarafların karara rıza
göstermeleri şart değildir.
İmam, bir
beldeye iki kadı tayin edip ve her biri için çalışacağı yeri veya zamanı veya
her birinin hangi davalara bakacağını belli ederse caizdir. Keza imam, herhangi
bir tahsiste bulunmazsa en sahih kavle göre caizdir. Ancak imam onların
kararda görüş birliğine varmalarını şart koşarsa ca;z olmaz.
1. Azle
Sebep Olacak Bir Halin Kadıda Peyda Olması
Kadı
delirir, devamlı baygınlık geçirir, iki gözünü kaybeder, dilsiz veya sağır
olursa veya içtihat ehliyeti ortadan kalkar veya gaflet ve unutkanlık sebebiyle
zapt etme kabiliyetini kaybederse, verdiği hükümler geçerli sayılmaz. Keza en
sahih kavle göre fasık olursa, verdiği hükümler geçerli sayılmaz. Bu
durumlardan biri sebebiyle azlolan kadı, daha sonra bu hali ortadan kalkarsa,
en sahih kavle göre kadılık sıfatı geri gelmez. Kadının azline sebep olan bir
hal zuhur etsin veya etmesin başka nedenlerden dolayı imam onu azletme
yetkisine sahiptir.
Kadının
bulunduğu beldede ondan üstün veya dengi biri varsa veya onu azletmekle bir
fitnenin önüne geçmek gibi müslümanlar için bir maslahat varsa imam onu
azledebilir. Bir maslahat yoksa onu azletmesi caiz değildir. Buna rağmen kadı
onu azlederse -imama itaat ilkesine riayet babından- en sahih kavle göre
geçerli sayılır.
Mezhepçe
kabul edilen rivayete göre, azl haberi kadıya ulaşmadan önce azledilmiş olmaz.
İmam kadıya: "Bu mektubumu okuduğun zaman azledilmiş olursun." diye
bir mektup yazar o da alır okursa azledilmiş olur. Keza en sahih kavle göre bu
mektubu başkası ona okumuş olsa azledilmiş sayılır.
Kadı
vefat eder veya görevden alınırsa, vefat edenin malını satmak gibi belli bir
meseleyle meşgul olmak üzere izin verdiği kişi de görevden alınmış sayılır. En
sahih kavle göre, izin verilmediği halde mutlak olarak tayin ettiği yardımcısı
da azlolunmuş sayılır. İmam kadıya: "Kendine bir yardımcı tayin et."
veya bir şart belirtmeksizin "Bir yardımcı tayin et." demişse, bu
izine binaen tayin edilen yardımcı da azlolur. İmam kendisine: "Benim adıma
bir yardımcı tayin et." demişse, kadının vefatıyla bu yardımcı azlolmaz.
İmamın vefat etmesiyle tayin ettiği kadı ve kadının vefat etmesiyle yetim ve \
akıf işlerine bakmak üzere tayin ettiği kişi azlolmaz.
Kadı
görevden alındıktan sonra: "Şu şekilde hüküm vermiştim." derse, sözü
geçerli olmaz. Kadı başka bir şahit göstererek hüküm verdiğini iddia ederse, en
sahih kavle göre iddiası kabul edilmez. Azledilen hakimin hüküm vermesi caiz
olan başka bir hakimin hüküm verdiğine şahitlik ederse, en sahih kavle göre
şahitliği kabul edilir. Şayet azledilmeden önce: "Şöyle hüküm
vermiştim." derse, sözü kabul edilir.
Kadı
kendi vilâyeti dışında bir vilayette bir karar verirse, bunun hükmü azledilmiş
hakimin verdiği hüküm gibidir.
Bir
kimse, azledilmiş kadının rüşvet yoluyla malını aldığını veya meselâ iki
kölenin şahitliğiyle karar verdiğini iddia ederse, kadı huzura getirilir ve
davalarına bakılır. Şayet iki kölenin şahitliğiyle karar verdiğini ve malını
rüşvetle aldığını zikretmezse, yine kadı huzura getirilir. Zayıf olan kavle
göre davacı, davasına şahit göstermedikçe kadı huzura getirilmez. Kadı huzura
getirilir de davayı inkar ederse, en sahih kavle göre yemin etmeksizin sözü
tasdik edilir. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, yeminiyle birlikte sözü tasdik
edilir. Allah daha iyi bilir.
Bir
kimse, hakimin verdiği kararda haksızlık ettiğini iddia ederse, davası
dinlenmez şahit göstermesi şarttır. İddia hakimin kararı ile ilgili olmayıp
hakimin şahsı ile ilgili ise, davaya yardımcısı veya başka birisi bakar.
2.
Kadılık Âdabı
İmam
(halife), kadıyı tayin ederken iki şahidin huzurunda bir yazı (tayin onayı)
yazar. Şahitler, tayin edildiği beldeye kadı ile birlikte giderler ve kadının
beldeye tayin edildiğini halka bildirirler. Kadının tayin edildiği yaygın bir
şekilde biliniyorsa, en sahih kavle göre kadının o beldeye tayin edildiğine
dair yeterli delildir. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, kadının
tayininin sübutu için şahit olmadan ve yaygın olarak bilinmeden, tayin işini
sadece yazı ile bildirmek yeterli değildir.
Kadı
tayin edildiği beldeye gitmeden oradaki alim ve adil kişilerin durumlarını
araştırıp öğrenmelidir.Tayin edildiği beldeye pazartesi günü sabahleyin
girmeli ve belli bir konağı yoksa, beldenin orta yerinde bir konak edinmelidir.
Kadı önce
hapiste olanların davalarına bakmalıdır. "Ben haklı olarak
hapsedildim" diyenin hapsim devam ettirir. "Ben zulmen
hapsedildim" diyenin hasmından delil ister. Hasmı hazır değilse, huzura
gelmesi için ona bir yazı yazar. Daha sonra vasileri araştırır. Vasi olduğunu
iddia edenin vasiliğinin sabit olup olmadığını, emin-lik durumunu ve nasıl
tasarrufta bulunduğunu araştırıp öğrenir. Fasık olduğu tespit ettiği vasiden
malı geri alır. Adil olup fakat zayıf olan vasiyi bir yardımcı ile takviye eder.
Kadı bir
müzekki ve bir katip edinmelidir. Katibin Müslüman, adil, muhadere (hükmün
meclisinde hasımlar arasında geçen konuşmaların yazıldığı defter) ve sicil
defterini (her davanın hükmü ve hükmün tenfizi yazıldığı defteri) doldurmayı
bilmelidir. Katibin fa-kih, aklının tam ve yazısının güzel olması müstehabtır.
Kadı bir
mütercim de edinmelidir. Mütercimin adil ve hür olması şart olduğu gibi birkaç
kişi olmaları da şarttır. En sahih kavle göre mütercimin kör olması caizdir. Mütercimlerin
birkaç kişi olmalarının şart olması, sağır kadıya davayı işittirmek
içindir.Kadı suçluları terbiye etmek için kamçı, hakları eda etmek ve ta'zir
cezasını vermek için bir hapis edinmelidir.
Kadının
meclisinin geniş ve bariz olması, sıcak ve soğuk sebebiyle sıkıntı vermemesi
müstehabtır. Meclis, zamana (yazın yaza, kışın kışa) ve hüküm vermeye uygun
olmalıdır. Kadının mescitte hüküm vermesi, öfkeli, şiddetli açlık, susuzluk ve
kızgınlık anlarında hüküm vermesi mekruhtur. Kadının hüküm verirken
fakih-lerle istişare etmesi menduptur.
Kadının
bizzat alışveriş yapmaması ve vekilleri herkesçe tanınmaması menduptur.
Kadının
dava için kendisine müracaat edenden hediye alması veya kadı olmadan önce
kendisine hediye vermeyenden hediye alması haramdır. Davası olmayanın verdiği
hediye örfe göre (kabul edilen miktarda) ise alması caizdir. Kadının kendisine
verilen hediyeyi geri vermesi veya ona karşılık bir şey vermesi evladır.
Kadının
kendi nefsi, kölesi veya müşterek olduğu ortağı için verdiği hüküm geçerli
değildir. Keza asılları (anası, babası, dedesi...) ve fer'leri (çocukları ve
torunları) için verdiği hükümler de en sahih
kavle
göre geçerli değildir. Bunların davalarına halife veya başka bir kadı bakar.
Keza en sahih kavle göre naibi de kadı ve akrabası hakkında hüküm verebilir.
Davalı
davayı ikrar eder veya yemin etmekten çekinir, davacı davalının ifadesini
reddetmek üzere yemin eder ve davacı davalının ikrarı üzerine veya yeminine
veya verilen hükme şahit tutmasını kadıdan isterse, kadının bunu yapması
lazımdır. Davacı, davaya karar verilmediğini ve aralarında geçen konuşmaları
muhadıra defterine yazılmasını veya verilen kararın sicil defterine
yazılmasını isterse, kadının bunu kabul etmesi müstehabtır. Zayıf kavle göre
kadının ona icabet etmesi vacibtir. Yazılan kararların iki nüsha halinde
olması müstehabtır. Bir nüsha davacıya verilir diğer nüsha da adliye sarayında
muhafaza edilir.
Kadı, bir
mesele hakkında kendi görüşüyle karar verir de Kur'ân'm nassına veya Sünnete
veya icmaya veya celi kıyasa aykırı olduğu anlaşılırsa, kadı veya başkası bu
kararı bozmalıdır. Verilen karar hafi kıyasa aykırı ise bozmaya gerek yoktur.
Hakimin
verdiği hüküm zahiri olarak geçerli olup batini olarak (Allah katında) geçerli
değildir.
Kadı
olayın seyrini biliyorsa, bildiğinin hilâfına icma göre hüküm veremez. En zahir
kavle göre olay hakkındaki bilgisine göre karar verir. Ancak Allah'ın hakkına
taallûk eden hadlerde olay hakkındaki bilgisine göre karar veremez.
Kadı
verdiği kararın yazılı bulunduğu kağıdı veya bir davaya şahitlik yaptığını
gösteren kağıdı görse veya iki şahit kadıya: "Şu şekilde karar verdin
veya şu şekilde şahitlik ettin." derlerse, konuyu hatırlamadıkça kadı
yazıya göre amel edemez veya şahitlikte bulunamaz. Bir veçhe göre kadı, yazıya
göre amel edebilir veya şahitlikte bulunabilir.
Bir
kimse, başkasında bulunan hakkını iddia etmek veya başkasının hakkını eda
etmek için kendisinden emin olduğu ve yazısına güvendiği mirasçısının yazısına
itimat ederek yemin edebilir.
En sahih
kavle göre, kişinin sakladığı yazılı hadisi rivayet etmesi caizdir.
3.
Hakimin Hasımlar Arasında Eşit Davranması
Huzura
alman hasımlara kadı eşit davranmalıdır. Mesela; her iki tarafı huzura alırken ayağa
kalkmada, onları dinlemede, güler yüzlü olmada, selâmlarım almada ve onları
oturtmada eşit davranmalıdır. En sahih kavle göre, mecliste müslümamn yeri,
zımminin yerinden yüksek olmalıdır.
Her iki
hasım oturunca kadı susmalı ve önce davacıya söz hakkı verir. Davacı iddiasını
anlattıktan sonra davalıdan cevap vermesini istemelidir. Davalı davacının
iddiasını kabul ederse, yapılacak birşey yoktur. Davalı iddiayı kabul etmezse,
kadı davacıya: "Şahitlerin var mı?" diye sorar ve sükut eder. Şayet
"Şahitlerim var." der ve davacı davalının yemin etmesini isterse, bu
onun hakkıdır. Şahitlerinin olmadığını söyler de, sonra şahit hazır
bulundurursa, en sahih kavle göre şahitleri kabul edilir.
Dava açan
hasımlar çok olup izdiham olursa, öncelik hakkı ilk gelenindir. İlk gelen
bilinmiyorsa veya beraber gelmişlerse, aralarında kura çekilir. Sonradan
gelmiş olsalar bile yola çıkmaya hazırlanmış misafirlerin ve kadınların davası
öne alınır. Ancak çok olmamaları şarttır. Önce gelenin veya kurası çıkanın her
celsede bir davasına bakılır.
Kadının
iki şahit tayin edip onların dışında şahit kabul etmemesi haramdır.
Şahitler
şehadette bulunduklarında, kadı onların adaletli veya fasık olduklarını bilirse
bildiğiyle amel eder. Durumlarını bilmiyorsa, onları tezkiye etmesi vacibtir.
Temyiz
işi için kadı şahidi tanıtacak vasıfları, hakkında şahitlik edilen şeyin leh
ve aleyhinde olan şeyleri yazar. Keza en sahih kavle göre, iddia edilen borcun
miktarını da yazar. Bu yazıyı müzek-kiye (tezkiye için tayin edilen kişiye)
vererek onu araştırma yapmaya gönderir. Müzekki dönünce elde ettiği bilgileri
şifahi olarak kadıya bildirir. Zayıf kavle göre bu bilgileri yazılı olarak
vermesi yeterlidir.
Müzekkinin
şartları, şahidin taşıdığı şartlar gibidir. Müzekki ayrıca cerh (kusurları
açığa çıkarma) ve ta'dil (adil olduğunu tespit etme) ilmini bilmelidir. Tezkiye
ettiği kişiyle sohbet veya komşuluk
veya
muamele yaparak gizli sırlarını da bilmelidir. En sahih kavle göre şahidin:
"Onun adil olduğuna veya adil olmadığına şahitlik ediyorum." gibi
şahitlik etme lafzını söylemesi şarttır. Müzekkinin tanıtacağı kişi için:
"O adil bir kişidir." demesi yeterlidir. Zayıf kavle göre sözüne:
"Aleyhimde de olsa lehimde de olsa o adildir." tabirini ilâve
etmelidir.
Müzekkinin
cerh sebebini açıklaması vacibtir. Onu cerh ederken, kötü bir huyuna veya halk
arasında yaygın olan hakkındaki habere dahi itimat eder. Cerh ile ilgili
delilleri ta'dil ile ilgili delillerden önce söyler. Ta'dil eden kişi:
"Onun cerh yönü ile ilgili sebepleri biliyorum. Ancak ondan tövbe etmiş
ve durumunu düzeltmiştir." derse, bu görüş öne alınır. En sahih kavle
göre davalı ta'dil için: "O adildir fakat yanlış beyanda bulunuyor."
derse, bu ifadesi geçerli olmaz.
4.
Hazırda Olmayan Hakkında Hüküm Vermek
Davacının
şahitleri olup, "davalı üzerindeki hakkımı inkar ediyor" diyerek
iddiada bulunursa, hazırda olmayanın gıyabında hakimin karar vermesi caizdir.
Şayet davacı, "Gaip üzerindeki hakkımı itiraf ediyor." derse,
şahitleri dinlenmez. Davacı, mutlak şekilde (hakkını inkar veya itiraf etmeden)
iddiada bulunursa, en sahih kavle göre şahitleri dinlenir.
Hakimin
hazırda olmayanın üzerindeki hakkı inkar etmesi için birisini tayin etmesi
vacib değildir.
Davacı
şahit gösterdikten sonra hakimin ona: "Hak zimmetinde sabittir."
şeklinde ona yemin ettirmesi vacibtir. Zayıf kavle göre ise müstehabtır. Bu iki
kavil (yemin ettirmenin vacib veya müstehab olması), çocuk ve delinin aleyhine
açılan davada da geçerlidir.
Davacının
vekili hazır olmayan hakkında bir iddiada bulunursa, bunun için yemin etmez.
Davalı hazır olur da davacının vekiline, "Müvekkilin beni borcundan beri
kılmıştır." derse, malı teslim etmesi için emir verilir. Hazırda
olmayanın zimmetinde mal tespit edilir de hazırda malı varsa, hakim mevcut
maldan hakkı öder. Malı yoksa ve davacı davayı, davalının bulunduğu beldenin
hakimine havale etmeyi isterse, hakim bu teklifi kabul etmek ve ona göre hüküm
vermesi için şahitlerin ifadelerini davalının bulunduğu beldenin hakimine
bildirir. Sonra davalının malından davacının malını öder veya malın Ödenmesi
için diğer hakime kararı bildirir.
İnha
(davayı hakime ulaştırmak); adil iki şahidin gaib hakkında şahitlik etmesidir.
İlk hakimin bu iki şahitle birlikte bir mektup göndermesi müstehabtır. Bu mektupta
davalıyı ve davacıyı tanıtıcı bilgileri zikreder ve mektubu mühürler. Davalı
ilk hakimin davasını inkar ederse, her iki şahit konuya şahitlik ederler.
Davalı: "Mektupta bildirilen şahıs ben değilim." diye iddia ederse,
yemini ile birlikte sözü doğrulanır. Davacı mektupta bildirilen ismin davalının
ismi ve nesebi olduğuna dair delil göstermelidir. Davacı delil gösterir de davalı:
"Hakkında karar verilen ben değilim." derse ve orada aynı isimde ve
nitelikte başkası yoksa aleyhinde hüküm verilir. Aynı isim ve nitelikte biri
çıkar da asıl borçlunun kendisi olduğunu itiraf ederse, mal kendisinden talep
edilir ve ilk şahıs serbest bırakılır. Aynı isim ve nitelikte olan kişi kendisi
olduğu itiraf etmezse, davalıyı ziyadesiyle tanıtıcı nitelikleri şahitlerden
talep etmesi için ilk hakime yazar ve hakim ikinci bir mektupla durumu tekrar
bildirir.
Davalının
bulunduğu beldenin hakimi davacının beldesine gelirse, dava hakkında karar
verdiğini şifahi olarak ifade eder. Hakim kendi beldesine dönünce elde ettiği
bilgilere göre karar verir. Daha önce geçen "Bildikleriyle hüküm
vermek." konusundaki ihtilâf burada da geçerlidir. Her iki hakim, kendi
beldelerinin sınırında birbirlerine seslenirler de davanın hakimi: "Şu
anda beldede bulunan davacının davası hakkında şöyle karar verdim."
derse, onun kararı uygulanır.
Davacının
hakimi karar vermez de sadece şahitleri dinlemekle yetinirse, diğer hakime:
"Filânın aleyhindeki şahitleri dinledim." şeklinde bir mektup yazar.
Şahitleri adil görmezse, isimlerim ve onları tanıtıcı bilgileri de yazar.
Şahitlerin adil olduklarını görürse, en sahih kavle göre onları ismen
bildirmemesi caizdir.
Hakim
dava hakkında karar verdiğini yazıyla bildirirse, aradaki mesafe yakın olsun
uzak olsun karar geçerlidir. Sadece şahitleri dinlediğini yazarsa, en sahih
kavle göre bu yazı geçerli olmaz. Ancak aradaki mesafe şahitlik üzere şahit
kabul etme mesafesi (Adve mesafesi) kadar olursa kabul edilir.
5.
Hazırda Olmayan Eşya Hakkında Hüküm Vermek
Bir
kimse; şöhretle bilinen akar, köle ve at gibi bir malının başka beldede bir
kimsede olduğunu iddia eder ve malının benzeri bulunduğuna emin ise, hakim
şahitleri dinler ve lehine hüküm verir. Davacıya teslim etmesi için malın
bulunduğu beldenin hakimine bir yazı yazar. Akar olan malda akarın sınırı
dikkate alınır.
Davacı
malının benzerinin bulunduğuna emin değilse, en zahir kavle göre
hakim-şahitleri dinler. Davacı malın niteliklerini mübalağalı şekilde belirtir
ve değerini zikreder. Hakim şahitlerin ifadesine göre hüküm vermez. Belki malın
bulunduğu beldenin hakimine şahitlerin ifadelerini yazar. Kendisine mektup
yazılan hakim, malı yakalatır ve malı görerek şahitlikte bulunmaları için
(mektup yazan) hakime gönderir. En zahir kavle göre, hakim bir şahsı kefil
tutarak malı davacıya teslim eder. Şahitler malın iddia edilen mal olduğuna
şahitlik ederlerse, hakim kefilin serbest bırakılması için diğer hakime bir
yazı yazar. Malın iddia edilen mal olduğuna şahitlik etmezlerse, malı geri
iade etme masrafı davacıdan alınır.
Davacının
iddia ettiği mal, aynı beldede olur da hakimin huzurunda değilse, malı görerek
şahitlik etmeleri için mümkün ise, hakim malın huzura getirilmesini emreder.
Malın niteliklerini söyleyerek şahitlik eden şahitler dinlenmez. Hakim malın
bulundurulmasını gerekli kılar ve davalı: "Belirtilen vasıftaki mal elim
altında değil." derse, yemini ile sözü tasdik edilir. Sonra davacı malın
değerini almak üzere dava açar. Davalı yemin etmekten çekinir de davacı yemin
eder veya şahit gösterirse, malı getirmesi için davalıya teklif yapılır ve
hapsedilir. Malı getirmedikçe serbest bırakılmaz.
Davalı
malın telef olduğunu iddia ederse, davacı: "Acaba mal telef olmuş mudur ki
değerini iddia edeyim, telef olmamışsa, benden şu kadar mal gasp etmiştir diye
malın kendisini iddia edeyim." şeklinde şüpheye düşer ve "Benden şu
kadar mal gasp etmiştir." derse, mal baki ise geri verilmesi lazımdır. Mal
baki değilse kıymetinin ödenmesi gerekir ve davacının davası kabul edilir.
Zayıf kavle göre ise davacının davasına bakılmaz. Belki önce malı dava eder ve
davalıya yemin verdirir. Sonra malın değerini dava eder. Bu iki görüş (mal
baki ise geri verilmesi, baki değilse değerinin verilmesi) şu meselede de
geçerlidir: Bir kimse satmak üzere tellala bir elbise verirde sonra tellal onu
inkar eder ve mal sahibi: "Malı satmış mı değerini veya telef etmiş mi
kıymetini dava edeyim veya mal baki midir ki onu isteyeyim." bu durumda
malın hazır bulundurulması vacib-tir dememiz ve malın davacıya ait olduğu
tespit etmemiz halinde getirme masrafı davalıya ait olur. Malın davacıya ait
olduğu tespit edilmezse, getirme ve götürme masrafı davacıya ait olur.
6.
Şahitlerini Dinleyerek Yabancı Kimse Hakkında Hüküm Vermek
Şahitleri
dinlenen ve aleyhine karar verilen gaib kişi, uzak mesafede olan kişidir. Uzak
mesafe, kişinin bulunduğu yerden mahkemeye gidip mahkemeden ayrıldıktan sonra
ancak akşam dönülebi-len mesafedir. Zayıf kavle göre bu mesafe, namazı
kısaltmayı caiz kılan mesafe kadardır.
Mahkemeye
yakın bulunan kimsenin hükmü, hazırda olanın hükmü gibidir. Bu kimsenin
şahitleri dinlenmez ve kendisi huzura getirilmeden hakkında karar verilir.
Ancak gizlenir veya mevki sahibi ise, şahitlerin ifadesine göre hakkında karar
verilir.
En zahir
kavle göre, kısas ve zina iftirası cezası konusunda huzurda olmayanın
gıyabında karar vermek caizdir. Allah'ın hakkına taallûk eden hadlerde ise
hazırda olmayan hakkında hüküm verilemez.
Hazırda
olmayanın şahitleri dinlenir de henüz karar verilmeden kendisi çıkar gelirse,
davaya yeniden bakılmaz. Belki konuyla ilgili kendisine bilgi verilir ve cerh
konusunda kendisine imkan tanınır. Hakim şahitleri dinledikten sonra görevden
alınır da sonra tekrar göreve tayin edilirse, davaya yeniden bakması vacibtir.
(Şahitlerin eski ifadelerine göre hüküm veremez.)
Bir kimse,
beldede hazır olan birini hakime dava ederse, hakim davalıyı mührlü bir pusula
veya başkası vasıtasıyla veya bu iş için tayin edilmiş görevlilerce huzura
getirtir. Mazereti olmaksızın mahkemeye gelmezse, bu sefer sultanın (imam)
güvenlik görevlileri vasıtasiyle onu getirtir ve onu ta'zir eder.
Şikayet
edilen şahıs hakimin bulunduğu belde dışında başka bir vilâyette ise, hakim onu
getirtmek mecburiyetinde değildir. Davali şahıs beldede olur da hakimin o
mahallede naibi (yardımcısı) varsa, hakim onu huzura getirmez, şahitleri dinler
ve ifadeleri naibine yazar. O mahallede naibi yoksa, en sahih kavle göre
davalının bulunduğu mesafe sadece adve mesafesi kadar ise, onu huzura getirmesi
lazımdır. Adve mesafesi, kişinin sabahleyin evinden çıkıp işini gördükten sonra
akşam evine erken dönebileceği mesafedir.
Muhadere
huzura getirilmez. Muhadere, ihtiyaçlarını karşılamak için dışarıya sık sık
çıkmayan kadındır.
B.
HİSSELERİN TAKSİMATI
Taksimatı
ya ortaklar ya vekilleri veya imanım tensip ettiği bir kişi yapar.
İmamın
tensip ettiği kişinin erkek, hür ve adil olması, öîçü ve hesabı bilmesi
şarttır. Kıymet biçilmesi gereken malların taksiminde taksimatçmm iki kişi
olması vacibtir. Kıymet biçilmesi gerekmi-yen taksimatta taksimatçmm bir kişi
olması yeterlidir. Bir kavle göre ise taksimatçmm iki kişi olması gerekir.
Kıymet takdirinde imam taksimatçıyı hakim olarak tayin eder. Bu kişi taksimatı
yaparken adil iki kişinin görüşüyle bizzat kendisi yapar. İmam tensip ettiği
taksimatçmm ücretini hazineden öder. Hazinede bir şey yoksa ücreti ortaklar
öder. Ortaklar'ücretle bir taksimatçıyı tayin eder ve her bir ortağın vereceği
ücreti belli ederlerse, her biri kendisine düşen ücreti öder. Ücreti belli
etmezlerse, ücret hisse oranına göre ortaklara tevzi edilir. Bir kavle göre ise
şahıslara göre tevzi edilir.
Taksimat
sebebiyle her birinin hissesinde büyük bir zarar meydana gelirse mesela,
kıymetli bir mücevheratı veya kılıcı veya kıymetli iki elbiseyi bölmek veya bir
çift mesti ikiye ayırarak taksim etmek gibi bir durumda, bütün ortaklar
mallarının taksimatını isterlerse, hakim onları dinlemez. Ortaklar kendileri
taksimatı yapmak isterlerse ve malın menfaati ortadan kalkmazsa, hakim kendilerine
mani oamaz. Kılıcı kırıp ikiye bölmek gibi. Küçük bir hamam veya küçük bir
değirmeni ikiye bölmek gibi malın asıl maksadı ortadan kalkarsa, taksimatı
isteyenin talebi en sahih kavle göre kabul edilmez. Ama bir hamamı iki hamam
yapma imkanı varsa talebi kabul edilir.
Bir kimse
bir evin onda birine (1/10) ortak olup evde oturma imkanı yoksa ve geri kalan
kısmı başkasına ait ise, arkadaşı taksimatı talep ederse, en sahih kavle göre
hissesi onda bir olan kişi icbar edilir. Bunun aksi ise olmaz.
Zararı
büyük olmayan malın taksimatı birkaç şekilde olur:
1-
Parçalara Ayırmak Suretiyle Olan Taksimat: Misli olan malların ve odaları aynı
olan evin veya parçaları aynı olan arazilerin taksimi bu şekilde yapılır. Bu
çeşit taksimattan kaçman taksimata icbar edilir. Hisseler eşit ise sayıları
adedince ölçek, tartı veya uzunluk ölçüsüne göre düzenlenir. Bu durumda her
bir ortağın ismi veya sınır ve yön itibariyle her malın belirleyici özelliği
bir pusulaya yazılır. Bu pusulalar dürülerek aynı kutulara konulur. Sonra yazım
esnasında orada hazır olmayan biri bir pusulayı çıkararak ilk parçanın üzerine
koyar. Pusulada kişinin ismi yazılı ise bu parça o kişiye verilir. Pusulada
parçanın ismi yazılı .ise örneğin, Zeyd'in adına bir kura çekilir ve kurada
yazılı parça Zeyd'e verilir.
Paylar
yarı, üçte bir ve altıda bir gibi eşit değillerse, arazi en az hisseye göre
parçalara ayrılır ve taksimat yukarıda geçtiği gibi yapılır. Bir kişinin payı,
bitişik olmayan ayrı ayrı parçalar halinde verilmemelidir.(Meselâ, paylar
taksim edilirken payı en fazla olandan başlayarak, payı bitişik tek parça
halinde verilmelidir.)
2- Ta'dil
Taksimi: Verimli olma veya suya yakın olma bakımından parçalarının değeri
değişik olan arazinin taksimi bu şekilde yapılır. En zahir kavle göre, bu çeşit
taksimattan kaçman taksimata icbar edilir. İki evin veya iki dükkanın değeri
eşit olup, ortaklardan her biri bir taneye talip olursa kendilerine verilir.
Böyle bir taksimatta icbar olmaz. Taksim edilen mal, odaları aynı olan ev ise
veya eşit iki köle veya eşit iki elbise ise, böyle bir malın taksimatından
sakınan icbar edilir. Mal iki nevi ise bunda icbar olmaz.
3- Red
ile olan Taksimat: Bu, ortak olan arazinin bir tarafında bir ağaç veya bir kuyu
olması gibi taksimatı mümkün olmayan mallarda yapılan taksim şeklidir.
Kendisine kıymeti üstün olan parça çıkan ortak, diğer ortağına hariçten bir mal
veya para verir. Bu tür taksimatta zorlama olmaz. Red ile olan taksimat satış
akdi sayılır. Keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre ta'dil
taksimatı da satış akdi sayılır.
Parçaların
taksimatı en zahir kavle göre, ifraz (hakların ayırt edilmesi) şeklinde
yapılır. Red taksimatında kura sonucunda çıkan paya ortakların razı olması
şarttır.
İki ortak
icbar söz konusu olmayan taksimata rıza gösterirler-se, kura sonucu çıkan
hisseye de rıza göstermeleri en sahih kavle göre şarttır. Rıza gösterme lafzı
ortakların: "Bu taksimata razı oluyoruz." veya: "Kura sonucu
çıkan hisseye razı oluyoruz." demeleridir.
İcbari
taksimatta hata olduğu veya bir ortağın mağdur olduğu delil ile sabit olursa taksimat
bozulur. Delil olmadığı halde ortaklardan biri mağdur edildiğini iddia ederse,
mağdur edilmediğine dair ortağına yemin verdirebilir.
Rıza
gösterdikleri taksimatta ortaklardan biri mağdur edildiğini iddia ederse, bu
durumda; taksimatın hükmü satışın hükmü gibidir dememiz halinde, en sahih
kavle göre hatanın taksimata bir tesiri olmaz. Ben diyorum ki; rıza ile olan
taksimat ifraz gibidir dememiz halinde yapılan hata delil ile sabit olursa
taksimat bozulur. Hata tespit edilmezse, haksızlığın yapılmadığına dair diğer
ortak yemin eder. Allah daha iyi bilir.
Taksim
edilen malın bir kısmına ortak bir hak sahibi çıkarsa, o kısımda taksimat
bozulur. Geri kalan kısımda ise bir satışta iki satış bölümünde belirtilen
ihtilâf geçerlidir. Yani en zahir kavle göre, taksimat sahihtir ve muhayyerlik
hakkı vardır. İkinci kavle göre ise taksimat bozulur.
Belli ve
eşit iki hissede başka bir hak sahibi çıkarsa hakkı verilir ve geri kalan
kısımda taksimat olduğu gibi kalır. Aksi halde (belli olan pay iki payın birinden
fazla ise) taksimat geçersiz olur. Allah daha iyi bilir.